• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

ilkeliyazilar

Hoş geldiniz!

Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim
Ufuk KARADAVUT
Gelir Adaletsizliği ve Yoksulluk
02/05/2019

Gelir dağılımındaki her bir birimlik bozulma aynı zamanda toplumdaki yoksullaşma ve yoksunlaşmayı da bir birim artıracaktır. Nüfuz artışına bağlı olarak devlet yöneticilerinin gerekli olan alt yapıyı hazırlamamaları ve gerekli yatırımları yapmamaları nedeniyle sosyal yapı ve adalet kavramı bozulur ve kaos benzeri yapılar oluşmaya başlar. Gelir dağılımını sadece ekonomik boyutlu olarak düşünmek çok gerçekçi bir yaklaşım değildir. Çok boyutlu olarak değerlendirmek ve buna göre strateji geliştirmek gerekir. Çünkü gelir dağılımında gözlenecek olan bozulma ya da dengesizlik beraberinde toplumsal huzursuzluğu, eşitsizliği, adaletsizliği, yoksulluğu ve yoksunluğu artıracaktır.

Ülkeler üretmiş oldukları ya da diğer ülkelerden transfer ettikleri kaynakları ile zenginleşebilirler. İşte elde edilen bu zenginleşmeden toplumun bütün kesimlerinin adil bir şekilde paylaşması istenir. Eğer paylaşımda bir sıkıntı yaşanıyor ya da yaşatılıyorsa gelir adaletsizliği başlıyor demektir. Gelir adaletsizliği yoksulluğu tetikler dedik. Şimdi de bunu biraz daha somutlaştırarak açıklamaya çalışalım. Gelir adaletsizliğini belirlerken genel olarak yapılan kişisel gelir dağılım analizinin yapılmasıdır. Bu analiz herhangi bir ekonomide oluşturulan gelirin bireyler arasındaki dağıtımını ortaya koymaktadır. Birde bununla ilgili olarak fonksiyonel gelir dağılımı analizi vardır. Bu analiz ise bireylerin faiz ve kar gibi faktörlerden almış olduğu payı gösterir. Elbette bu bize biraz uzak duruyor. Bizim için önemli olan kişisel gelir dağılım analizidir. Bu analiz ile tolum içinde yaşayanlar arasındaki gerçek anlamda var olan gelir adaletsizliği net olarak ortaya konulabilir. Bir ülkede yaşayan bireyler arasındaki gelir dağılım farkı ne kadar büyük olursa o kadar sosyal sorun fazlalaşır.

Gelir dağılımı konusunda yapılan bir diğer belirleme yöntemi de Gini katsayıdır. Önemli bir katsayıdır ve hesaplaması koyladır. Bu herhangi bir toplumda bir bireyin refahını artırmak için toplumun refahından ne kadar feragat edileceğini gösterir. Birde Lorenz eğrisi vardır. Köşegenleri birbirine bağlayan düz bir çizgi çekildiğinde ki bu çizgiye mutlak eşitlik çizgisi denir. Lorenz eğrisi köşegenleri birbirlerine bağlayan çizgiye yakınlaştıkça gelir dağılımı düzelmekte, ancak uzaklaştıkça gelir dağılımı bozulmaktadır denir.  Son yıllarda ülkemizde yapılan çalışmalarda lorenz eğrisinin mutlak eşitli çizgisinden her geçen gün biraz daha uzaklaştığını göstermektedir. Normal şartlar altında toplumu %20’lik olmak üzere 5 eşit parçaya böldüğümüzde her birinin eşit bir şekilde dağılması beklenir. Ancak ülkemizde bunun böyle olmadığını görebiliyoruz.

Tüik verilerine göre ülkemizdeki en zengin ile en fakir arasındaki uçurum her geçen gün biraz daha artıyor. Ülke %20’lik beş katmana bölündüğünde en üst katman ile en alt katman arasındaki farkın yüksek olmaması gerekir. Ancak bunun 8 katına vardığı görülmektedir. Çok yüksek bir rakamdır ve ülke açısından tehlikeli olabilecek yerlere götürebilir. Bunu daha somut bir şekilde ifade etmek gerekirse, ülkemizde üretilen her bin liranın 470 lirasının ilk %20’lik kısım alırken, geri kalan 530 lirayı geri kalan %80’lik kısım alıyor. Geriye kalan kı8smı da dörde böldüğümüzde teorik olarak katman başına 132.5 lira düşer. Buna göre ilk iki katman paranın 602.5 lirasını elinde bulunduruyor demektir.

Gelir adaletsizliği ülkelerin içinde bulundukları sosyal ve ekonomik yapılar hakkında bilgiler verirler. Ülkemizdeki deki gelir dağılımının Gini katsayısı 0.432 olarak belirtilmektedir. Bu oran Almanya’da 0.283 ve Norveç’te ise bu oran 0.227’dir. Diğer ülkelere göre biraz yüksek görülen bu değer bizlere ve Dünya ülkelerine ülkemizde gelir dağılımının bozulmaya başladığı uyarısını vermektedir (Çizelge 1). Bunun bir diğer göstergesi de ülkemizde yaşayan her 100 kişiden 15 kişisi yoksulluk sınırı altında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Bu ülke nüfusunun yaklaşık %7.5’ine karşılık gelmektedir. Gerekli tedbirlerin alınarak bu sayının azaltılması çalışmalarına başlamak gerekir. Aksi durumda bu sayıdaki her bireylik artış ilerde ülke için ekonomik be sosyal anlamda döndürülemeyecek yükler getirebilecektir. Ülkelerde yaşayan borçlu bireylerin sayıları aynı zamanda gelir dağılımı hakkında da bildiler vermektedir. Gelir dağılımı iyi olan ülkelerde borçlu sayısı azalır. Ancak ülkemizde borçlu olan sayısı ülke nüfusunun %65’ine karşılık gelmektedir.

Temel ihtiyaçlarını karşılamak zorlanan ve karşılayamayan bireyler doğal olarak düzenli bir hayat süremezler. Çünkü bu ihtiyaçları karşılayamayanlar aynı zamanda yoksul olan kişilerdir ve yoksullar içinde bulundukları topluma aktif olarak katılmayı reddederler. Bu süreklilik arz etmeye başlarsa dışlanmışlık hissi oluşmaya başlar. Burada dikkat edilmesi gereken gelir adaletsizliği arttıkça soyal dışlanmanın da artacağıdır.

Dünya geneline bakıldığında da Amerika ve Avrupa’nın birçok ülkesi dışında Türkiye benzeri sonuçların olduğunu görebiliriz. Bu sorun çözülmeden ne ülkemize ve ne de dünyanın huzurlu bir yerlere varması mümkün gözükmemektedir. Dünya genelinde yaklaşık 1.6 milyar insan yoksulluk sınırının altındadır. Ancak bu sayıda gerçekçi değildir. Çünkü bu rakamlar Dünya Bakası yetkilileri tarafından değiştirilmiştir. Nasıl diye sorarsanız hemen açıklayayım. Dünya bankası açlık sınırını günlük 1 dolardan 1.25 dolara yükseltme kararı almıştır. Böyle olunca açlık sınırı atında yaşayanların sayılarında azalma söz konusu olmuştur. Ancak buna rağmen sayı yüksektir ve yükselmeye devam etmektedir. Örneğin 2005 yılında yaklaşık bir milyar insan yoksulluk sınır altında yaşarken, 2018 yılına gelindiğinde bu oran gerçek rakamlar kullanıldığında 2 milyonu geçmiştir.

 

Çizelge 1. En Zengin ve En Yoksul %10’luk Diliminin Gelirden Aldığı Pay ve Gini

                Katsayıları (Ülkelere Göre)

 

Ülkeler

Alt %10’luk Dilimin Gelirden Aldığı Pay (%)

Üst %10’luk Dilimin Gelirden Aldığı Pay (%)

 

Gini Katsayısı

Danimarka

2,6

21,3

0,247

Japonya

4,8

21,7

0,249

İsveç

3,6

22,2

0,250

Çekya

4,3

22,4

0,254

Slovakya

3,1

20,8

0,258

Norveç

3,9

23,4

0,258

Finlandiya

4,0

22,6

0,269

Almanya

3,2

22,1

0,283

Avusturya

3,3

23,0

0,291

Etiyopya

4,1

25,6

0,298

Macaristan

3,5

24,1

0,300

Hollanda

2,5

22,9

0,309

Bangladeş

4,3

26,6

0,310

Pakistan

3,9

26,5

0,312

Güney Kore

2,9

22,5

0,316

Mısır

3,9

27,6

0,321

Kanada

2,6

24,8

0,326

Fransa

2,8

25,1

0,327

İsviçre

2,9

25,9

0,337

Yunanistan

2,5

26,0

0,343

İspanya

2,6

26,6

0,347

Letonya

2,7

27,4

0,358

İtalya

2,3

26,8

0,360

İngiltere

2,1

28,5

0,362

Yeni Zelanda

2,2

27,8

0,362

Hindistan

3,6

31,1

0,368

Rusya

2,6

28,4

0,375

Malezya

2,6

28,5

0,379

İran

2,6

29,6

0,383

Porteki

2,0

29,8

0,385

ABD

1,9

29,9

0,408

Çİn

2,4

31,4

0,415

Türkiye

1,9

33,2

0,432

Brezilya

1,1

43,0

0,550

Kaynak: UNDP, Human Development Report

 

Dünya genelinde gelir eşitsizliği konusunda en büyük sebep olarak vatandaşlar devlet yönetimleri olduğunu belirtmektedirler. Düşünce kuruluşu niteliğinde olan Pew Research Center’in yapmış oldu çalışmada (www.pewresearch.org); vatandaşalar gelir adaletsizliğinde Yunanistan’da %54, İspanya’da %52, Güney Kore’de %46 ve İtalya’da %36 oranla Devletin Ekonomik Politikalarını suçlamışlardır. Gelişmekte olan ülkelerde ise Hindistan’da %45, Çin’de %43, Türkiye’de %42 ve Meksika’da ise %21 oranında eşitsizlik suçlamasında bulunmuştur. Görüleceği gibi ülkemizdeki %42’lik oran ülke içinde eşitsizliğin olduğuna inanmaktadır.

Toplum içinde sosyal, ekonomik ya da siyasi ne kadar kaynak varsa mümkün olduğunca adil bir şekilde dağıtılması gerekir. Kaynaklardan adil bir şekilde yararlanılamazsa sorun yaşanması kaçınılmaz hale gelir. Eğer yeteli bir şekilde kaynaklara ulaşma ve bunlardan faydalanma söz konusu değilse bunlara ulaşma bakımından gerekli desteklerin yapılması ve ulaşım ortamının hazırlanması gerekir. Toplumsal eşitsizliği sadece gelir eşitsizliğine indirgemek sorunu tam olarak anlamamaktır. Çünkü eşitlik her alanı kapsar. Sosyal eşitlik, siyasi eşitlik, eğitim eşitliği ve kültürel eşitlik gibi. Eşitlik bozulunca eşitsizlik ön plana çıkmaya başlar. Eşitsizliğin artması ise yoksunlaşma ve toplum dışına itilme ile son bulur. Özellikle sosyal alanda eşitliğin sağlanması ülkede yaşayan bireylerin ülke vatandaşı olarak bu haklardan sorunsuz bir şekilde faydalanabilmesi anlamını taşımaktadır.

Eşit olmayan bir toplum yapısında sağlık güvencesi ve beraberinde gelen sosyal güvenli sorunlarıdır. Bunlar var olduğu sürece sosyal olarak dışlamışlığın ortadan kalkma şansı yoktur. Herhangi bir alanda eşitsizliğe ve adaletsizliğe maruz kalmış bireyler psikolojik olarak diğer alanlarda da bu tür uygulamalara maruz kalacaklarını düşünürler. Aslında bunu kedilerine yapılan uygulamaların doğal sonucu olarak görmeye başlarlar. Bu etki sonucunda dışlanmasalar bile dışlanmış hissi vereceğinden ya daha çekingen olunacak ya da daha saldırganlaşılacaktır. Hangisi olursa olsun yöneticilerin dikkat etmeleri gereken konuların başında dışlanmışlık hissinin oluşmamasını sağlamaktır. Bu his bireylerin devlete ve millete olan bağlılıklarının kaybolmasına neden olabilir. 

Sosyal olarak dışlananlar ya da dışlanmasa bile dışlanmışlık hissi yaşayanlar belli bir süre sonra bulundukları yerden başka yerlere gitmek isterler. Gitmeyi başaranlar olacağı gibi gidemeyenlerde olacaktır. Ancak gitmek en iyi kurtuluş yolu olarak görüleceğinden gidenler şanslı olarak yeni bir hayata başlayacaklardır. Gidemeyenler ise eğer düzen değişmez ise büyük ihtimalle bunalıma gireceklerdir. Elbette göç ederek başka yerlere yerleşenlerin oraya uyum sağlama, işe girme ve ikili ilişkileri geliştirmeleri belli bir zaman alacaktır. Eğer arkalarında bir destek ok ise bu daha da büyük sorunlara sebep olabilir. Farklı görüş ve zihniyetteki ya da art niyetli birilerinin bu kişilere sahip çıkması aslında bu kişilerin açıkça kaybedilmesi anlamını taşır. Bir süre sonra kendisine sahip çıkanları sahiplenerek yaşadığı toplumu düşmen olarak görebilir.

Göç olgusu iç ve dış göç olmak üzere iki kısımda incelenir. Ülke içinde bir yerden bir eyere gitmeye iç göz denilirken ülke dışında bir yere gitmeye ise dış göç denilmektedir. Ülkemizde genellikle iç göç yaşanmaktadır. Gerek iç göç ve gerekse de dış göç olsun bireylerin gittikleri yerde dışlanmamaları gerekir. Ancak çoğu zaman ve belli bir süre kabullenme söz konusu olmamaktadır. Belirtilen geçiş dönemi yeni sıkıntıları beraberinde getirebilmektedir. Bu dönemi başarı ile atlatanlar ilerdeki hayatlarına kaldıkları yerden devem edebilmektedirler. Ancak atlatamayanlar ise geldikleri yere göre daha büyük sıkıntılar yaşamaya başlamaktadırlar. Elbette bu gittikleri yere göre de değişmektedir.

Dışlanma farklı şekillerde olabilmektedir. Bunların en başında sosyal dışlanma gelmektedir. Sahip olunan ekonomik yapıdan kaynaklı olan ve sık karşılaşılan dışlanma şeklidir. Ekonomik dışlanma derken geniş bir yerde durduğumuzun farkındayız. Ancak bunu mal ve hizmetlerden dışlama, iş piyasasından dışlama ve istihdam etmeyerek dışlama olarak ifade edilebilir. Bazen tüketim toplumundan dahi dışlanıldığını görebiliriz. Dışlanmanın hangi türü olursa olsun yanlıştır ve bireyler basit gerekçeler ile dışlanmamalıdır. Bazen de toplumsal alanda sosyal dışlanma görülebilmektedir. Burada aslında hak olan bazı sosyal haklardan yararlanamamayı ifade etmektedir.  Burada şunu vurgulamak yerinde olacaktır. Sosyal olarak dışlanmadan kastedilen sadece bazı sosyal hakları kullanmak ya da kullanmamak anlamını taşımaz. Asıl sorun devlet ile yoksul olarak tanımlanan bireyler arasındaki bağın koparılmasıdır. Bu bağın kopması sosyal olarak hakların büyük ölçüde kaybedilmesini ve devletin sosyal devlet özelliği tartışılır hale gelmektedir. Sosyal dışlanma genel olarak iki şekilde gerçekleşmektedir. Bunlardan birincisi sosyal ve kültürel hayattan koparılarak uzaklaştırılan ve politik alandan uzaklaştırılmadır.

Dışlanma ile bireysel bazı sorunlar yaşanmaya başlar. Ancak bu bireysel olarak kalmaz. Toplumsal boyuta taşınır. Bireylerin ihtiyaçlarını karşılamaktan yoksun olmaları ve bu nedenle bazı adaletsizlik ya da eşitsizliğe maruz kalmaları bireylerin alkol, kumar, hırsızlık, uyuşturucu gibi bazı yasadışı işlere girerek kısa yoldan para kazanma peşine düşebilirler. Böylece toplum yeni suç makineleri ile tanışmaya başlar. Aile yapısı alt üst olur, stres, kaygı ve sahipsizlik duygusu ile psikolojik bozukluklar görülmeye başlar. Bütün bunlar toplum içinde yaşayan bireyleri tehdit ettiği gibi toplumu da tehdit eder hale gelir. Toplumun bugününü ve geleceğini ciddi oranda tehdit eder hale gelir. Burada yine yetkililere çağrı yapıyoruz. Acil bir şekilde tedbirler alınmalı ve yoksulluk ile dışlanmışlık kavramlarını birlikte değerlendirmelidirler. Gerekli ve yeterli tedbirler alınmadığı takdirde sosyal çöküşün yaşanması kaçınılmaz olabilir.



530 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı - 26/12/2022
Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı
Sıfır Emisyon Mümkün mü? - 14/12/2021
Sıfır Emisyon Mümkün mü?
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi - 01/07/2021
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi - 15/06/2021
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine - 02/06/2020
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine
Yoksulluk Algısı Araştırması-3 - 09/01/2020
Yoksulluk Algısı Araştırması-3
Tarım Kredi Raporu - 16/12/2019
Tarım Kredi Raporu
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı - 26/11/2019
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı
Tarımsal Alandaki İddialara Dair... - 26/11/2019
Tarımsal Alandaki İddialara Dair...
 Devamı
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.429932.5599
Euro34.801134.9406
Hava Durumu
Saat