• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

ilkeliyazilar

Hoş geldiniz!

Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim
Ufuk KARADAVUT
Yoksulluk bir kültür mü?
25/01/2019

Yoksulluk sürekli olarak kullanılan bir tanım. Ancak bunun yanında yoksulluk kültürü kavramı da kullanılmaya başlanmıştır. Ancak yoksulluk olgusunun beraberinde getirdiklerinin gerçekten bir kültürü beraberinde getirip getirmediği aslında tam olarak sorgulanmamıştır. Yoksul olarak kabul edilenlerin yaşantıları gerçekten bir kültün parçası mı, yoksa yoksulluğun sonucu olarak yaşanan kültürel değişim onların ayrı bir alt kültür oluşturmasına mı neden olmuştur. Yoksul olarak kabul edilenlerin yaşayışlarının ifade edilmeye çalışılan kültürü yansıtıp yansıtmadığı da ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu olarak değerlendirilmektedir. Aslına bakılırsa konu başlı başına açıklanmayanlar ile doludur. Açıklamak için yapılan çalışmalar ve açıklamalar ise yeni soru işaretlerini beraberinde getirmektedir.

Bizlerin yoksul olarak ifade ettiği kişilerin gerçekten yoksul olup olmadıkları ya da bu kişilerin kendilerini gerçek anlamda yoksul olarak görüp görmediklerini anlamakla işe başlamak gerekir. Yoksulluk ancak bir kültür oluşturmuş ise yoksulluk olarak adlandırılmalıdır. Yetersiz ve bilimsel olmayan araştırmalar yarar yerine daha çok zarar getirebilmektedir. Çünkü bu tür çalışmalar genel olarak yönlendirme içeren ve taraflı olan sonuçları beraberinde getirmektedir. Bilimsel anlamda sıkıntılı olan ve etik değerleri hiçe sayarak elde edilen sonuçların sağlıklı sonuçlar olduğunu söylemek elbette mümkün olmayacaktır.

Yoksulluk sorunu insanlık tarihini göz önüne getirdiğimizde çok yeni olmayan bir kavramdır. Hemen her dönem var olmuş ve insanlık var olduğu sürece de muhtemelen var olmaya devam edecektir. İnsanlardaki bu aç gözlülük ve hırsı paylaşımı adaletsiz bir şekilde yapması yoksulluğun en önemli belirleyicisi olduğundan yoksulluğun sürekliliğini şimdiden söylemek yanıltıcı olmayacaktır. Bu açıdan bakıldığında da yoksulluk kavramının yeni olarak kabul edilmesi doğru olmayacaktır. Tarihin hemen devrinde görülen böylesine önemli konunun yöneticiler tarafından nasıl yönetildiği ve nasıl yönlendirildiği önemlidir.  Yoksulluğun en iyi şekilde yönetildiği ülkelere başarılı olarak kabul edilmektedir. Ancak bunu yaparken insanları yoksullukları ile baş başa bırakmak ifade edilmemektedir. Yoksulları yoksul değil yoksulluktan kurtulmuş özgür bireyler haline getirmek gerekir. Yoksulluğu kullanmak isteyen yönetimlerin dünya genelinde çokta başarılı olmadıkları görülür.  İlk zamanlar başarılı olduklarını zannedecekleri gelişmeler olsa bile orta ve uzun vade de bunun tam tersi gelişmelere sebep olabildiği görülmüş ve yaşanmıştır. Bu nedenle yoksulluğu yönetmek ve yönlendirmek yerine yoksulluktan en başarılı bir şekilde nasıl kurtulabiliriz bunun planlamasını yapmak gerekir. Ancak bunun yaparken diğer vatandaşların üzülmemesi ya da buhrana girmesini gerektirecek reçetelerin uygulanması çözüm olmayacağı gibi yoksul sayısını artırıcı etki yapacaktır.

Bunu ifade etmememizin ana sebebi; tarih boyunca yoksulluk, geleneksel olarak tanımlanan toplumların bireysel olarak mücadele etmek ve bireysel çözümler üretmek zorunda olduklar sorun olarak kabul edilmiştir. Geleneksel toplumlarda yaşam alanlarının günümüze göre farklılık arz etmesi ve daha çok tarıma dayalı bir kültürün olması bunu zorunlu kılmıştır. Tarıma dayalı hayat yaşayan bireylerin aile bireylerini geçindirmek ve onların yaşadıkları sorunları çözmek daha kolay olabilmekteydi. Çünkü talepler günümüze göre çok daha basit ve karşılanabilir olduğundan genel olarak daha başarılı sonuçlar alınabilmiştir. Ancak modern toplumlarda tarıma dayalı bir hayat artık mümkün olmaktan çıkarılmıştır. Buna bağlı olarak ta taleplerde farklılaşma olmuştur. Farklılaşan taleplerin karşılanması ve sorunlara çözüm üretilebilmesi her geçen gün zorlaşmıştır. Buna bağlı olarak ta yoksulluk ile mücadele etmek bireysel mücadelelerden çıkmış ve artık devletin mücadele etmesi gereken bir alan olarak karşımıza çıkmıştır.  

Modern toplumlarda etkileşimler daha fazla olmaktadır. Ulaşım, haberleşme, kentleşme ve göçler nedeni ile toplumsal değişim hızlanmıştır. Bunların hızlanması belli oranda ticaretinde hızlanmasını ve çeşitlenmesini beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte toplumun bazı kesimleri hızlı bir şekilde zenginleşirken, bazı kesimleri ise bunun tersi bir şekilde hızlı bir şekilde yoksullaşmaya başlamıştır. Alışkanlıkların devam etmesi nedeniyle belli bir süre bireylerin kendilerinin baş edebilecekleri bir sorun olarak kabul edilmiştir. Ancak zaman içerisinde bunun bireysellikten çıkarak yüzleşmek zorunda olunan bir gerçek olduğu görülmeye başlanmıştır. İşte bu noktadan sonra sorunun devletin öncülüğü ve yönlendiriciliğinde çözülebilecek bir konu olduğu anlaşılmıştır. Bu noktaya gelene kadar yaşanılan çok şey nedeni ile artık belli bir yoksulluk kültürünün oluştuğu anlaşılmıştır. Aslın bu vatandaşların yaşadıkları hayatları artık kesin bir şekilde ve bunun kesinlikle aşılabilecek bir şey olmadığını kabullenmeleri anlamını taşımasıydı.

Toplumun her kesimi ile etkileşim içinde olma imkânı ancak devletin sahip olabileceği bir güçtür. Etkinliği ve yaptırım gücü nedeni ile her alanda daha başarılı olabileceği açıktır. Hemen her toplumda ekonomik alamda sınıflar vardır. Bir zamanlar buna bir siyasetçimiz ”orta direk” tanımlaması yapmıştı. Aslında bu alt, orta ve üst sınıflar olarak tanımlanabilmektedir. Sınıflamada gelir düzeyi etkili olmaktadır. Belirtilen sınıflar arasında sınıfları oluşturan bireylerin birbirlerini tanımaları ve anlamaları için iletişimin kurulması gerekmektedir. Aksi takdirde yabacılaşma ve zaman içersinde düşmanlaşma başlayabilir ki bu her zaman için en kötüsüdür. Devlet oluşan sınıflar arasındaki iletişimi kurarak yoksulluğun bir yaşam şekli olmadığını ve yoksulluğun yenilebilecek bir olgu olduğunu benimsetmesi gerekmektedir. Yoksulluğun toplumun hemen her kesimi tarafından üstesinden gelinebilecek bir şey olmadığının kabul edilmesi ile yoksulluk nasırlaşır ve bir süre sonra ise üstesinden gelinemez bir hale gelir. Ancak devletin öncülüğünde bütün kesimler bunun bir yazgı olmayıp üstesinden gelinecek bir şey olduğunu kabul edebilecekleri milli bir politikanın oluşturması ile çok şey değiştirilebilir. Yoksulluk bir kültür olmaktan çıkarılabilir.

Ancak yine de bir sorun karşımıza çıkmaya başladı. Gerek devlet ve gerekse de bazı toplum örgütleri samimi olarak bazı işler yapmaya çalışsalar da içlerinde bazıları bunu farklı şekilde kullanmaya ve istenilen yöne yönlendirmeye başladıkları görüldü. Özellikle yoksullar ve yoksulluğu kendi çaplarında haberler yaparak,  haberleşme araçlarını en iyi şekilde kullanarak daha fazla kişi ile paylaşarak toplum geneline yayma çabasına girdiler. Böylece yaptıkları işlerden nemalanmaya başladıkları görüldü.  Hatta bazıları işin dozunu öylesine kaçırdı ki, zannedersiniz ki toplumun her kesimi yoksul ve onlara yardım etmeyenler ya da az yardım edenler vatan haini olacaktır. Bu şekilde baskın bir psikolojik propaganda ile alınan yardımların kime ve nereye gittiği çoğu zaman anlaşılmayan bir sorun olarak kalmıştır. Bu tür kişilerin ya da kurumların ortaya çıkması ile birlikte toplumsal bir güvensizlik oluşmaya başlamış ve artık eskisi gibi yardımların yapılmadığı görülmeye başlamıştır. Yoksulluk ile yapılması gereken mücadele çalışmalarının bir ayağı olması gerekenler tam tersi olarak bir engel olarak karşımıza çıkmaya başlamıştır.

Yoksulluk kültürü ve yoksullar hakkında bilgi ya da belge paylaşanların genel olarak bilimsel olmayan ve çoğu zaman ise yoksulları gerçek anlamda anlatmayanlardan oluştuğu görülmektedir. Hatta bazı haberler öyle sorumsuzca yapılıyor ki haberi yapanın ya da yazıyı yazanın, araştırmayı yapanın sorumlu biri olduğundan şüphe eder hale gelebiliyorsunuz.  Aşırılıklar bura da kendini gösterebiliyor. Bir bakıyorsunuz yoksul olmak âdete bir suç gibi gösterilirken, bir diğer yanda ise servet düşmanlığı yapılıp ve zenginler sorumsuzlukla ve zengin olmaları ile suçlanabiliyorlar. Bu noktada devletin devreye girerek aşırılıkları törpülemesi gerekir. Çünkü yapılan toplumsal kesimleri birbirine yakınlaştırmaktan ziyade uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Hatta daha kötüsü düşmanlaştıracaktır.  

Yoksulluk kültürü bir kavram olarak çok farklı anlamları bünyesinde barındırabilir. Üzerinde olumlu ya da olumsuz yönde çok sayıda değerlendirme ve açıklama yapılabilir. Ancak yapılacak olan tanımlamalar ve yakıştırmalar yoksulluğa çözüm getirmek yerine daha da derinleştirebilecektir. Bilimsellikten uzak olan tanımlamalar sosyal dokuyu zedeleyici açıklamalar yoksulluk kültürünün çözüme kavuşmasından ziyade bu kültürün toplum için bir tehdit olduğu imajını oluşturabilir. Buna en iyi örnek İtalya’dır. İtalya’da Kuzey ve Güney ayrımı yapılmaktadır. Sanayi kuruluşlarının tamamına yakını Kuzey’de yar almaktadır. Sermaye bikrimi de yine bu bölgededir. Güney ise oldukça yoksul insanların toplandığı bölge olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Yıllardır yapılan yanlış ve yanlı propagandalar ile bu ayrım öyle bir noktaya gelmiştir ki, kuzeyin insanları halk oylaması yaparak güneyden ayrılmak istediklerini belirtmişlerdir. Bu artık son nokta olmuştur. Yaratılmak istenen ve var olan kötümserliği artık düşmanlık noktasına taşımıştır. Şimdilik kaydı ile ertelenirken ilerde nelerin olacağını kimse bilmemektedir.  

Ülkemizde de gelir dağılımında ciddi sıkıntıların yaşanmaya başlandığı görülmektedir. Zenginlerin çok daha zenginleşmesi yoksulların ise daha yoksul olması devletler için çözülmesi gereken sorunlardan birisidir. Sosyal yapının korunması aynı zamanda devletin korunması anlamını taşıyacağından dikkatli olunması gerekir. Yoksulluk kültürünün oluşmasında ve yaygınlaştırılmasında basın ve yayın organlarının etkilerinin büyük olduğu bilinmektedir. Ancak yapılan yayınların sorumluluk içinde yapılması faydalı olur. Bilimsel araştırmalara dayanmayan ve kişisel görüşlerle dolu çalışmaları abartarak ve mutlak gerçekmiş gibi göstermek fayda yerine zarar verecektir. Yoksulluk kültür kavramı suçlayıcı ve rencide edici bir hal almasına izin verilmemelidir. Yoksulluk kültürü olarak tanımlanan özelliklerin yoksulluğu yaşayan bireylerin bunu kabullenmelerini sağlamak yerine bunun geçici olduğu ve atlatılabilir bir olgu olduğunun benimsetilmesi daha faydalı olacaktır. Bu şekilde hem yoksullar ve hem de yoksul olmayan vatandaşların aralarının açılması engelleneceği gibi sosyal yapının ve sosyal barışın korunmasına katkıda da bulunulmuş olunacaktır.



605 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı - 26/12/2022
Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı
Sıfır Emisyon Mümkün mü? - 14/12/2021
Sıfır Emisyon Mümkün mü?
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi - 01/07/2021
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi - 15/06/2021
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine - 02/06/2020
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine
Yoksulluk Algısı Araştırması-3 - 09/01/2020
Yoksulluk Algısı Araştırması-3
Tarım Kredi Raporu - 16/12/2019
Tarım Kredi Raporu
Tarımsal Alandaki İddialara Dair... - 26/11/2019
Tarımsal Alandaki İddialara Dair...
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı - 26/11/2019
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı
 Devamı
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.237032.3662
Euro34.794534.9339
Hava Durumu
Saat