• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

ilkeliyazilar

Hoş geldiniz!

Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim
Ufuk KARADAVUT
Etik Nedir ?
14/01/2018

Etik ve etik değerlerin son yıllarda yoğun bir şekilde kullanılmasının nedeni aslında genel olarak insanlarımız arasında artık bulunmayacak derecede azalan başlayan dini ve milli değerlerdir. Bu değerler yok olunca yerine bir şeylerin kame edilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Buna da etik değerler ya da kısaca etik diyoruz. Peki, etik tanım olarak nedir ve kökeni nereden gelmektedir. Şimdi bu konuyu inceleyelim.

Aslında etik ahlak kelimesinin bir türevi olarak değerlendirilebilir. Ahlak sadece maddi olarak değil manevi olarak ta insanı etkiler. İnsanların en temel özelliği değer yaratmak ve bu değerleri somut bir hale getirerek uygulamaktır. Ancak bunlar yapılırken neyin ne olduğu ve sınırlarının ne olacağı konusunda çoğu zaman belirsizlikler bulunur. Bu belirsizlikler sonucunda ise karmaşa çıkar. İşte bu karmaşanın oluşmaması ve önceden engellenebilmesi için etik değerler sisteme girmeye başlar. Etik değerler genel olarak ahlaki değerler ile karıştırılır. Ancak tam olarak aynısı değildir.

Etik kelime olarak Yunancadan gelmektedir. Antik Yunanca’daki “ethikos” kelimesinin günümüze uyarlanmasıdır. Kelime olarak daha somut olması nedeni ile ahlaktan ayrılır. Ahlakın daha derin ve geniş kapsamlı olması bu ayrımın en belirgin tarafıdır. Çünkü ahlak aynı zamanda erdem, ahlak psikolojisi, değerler bütünü, ahlak felsefesi ve etik kavramalarının bütününü bünyesinde barındırır. Yapılan şeyler her ne kadar ahlaka uymasa da birbirlerine “ahlaksız” dememek için etik kurallara uymuyor diyerek geçiştirmektedirler. Böylece yapılan ahlaksızlıkları biraz oldun hafifletmek istemektedirler. Etik kelimesinin kökeni olan kelimenin de arka planında “alışkanlık, örf, adet” anlamına gelen “ethos” kelimesi vardır. Yani etik kelimesi töre ve gelenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Etik değerlere aykırı derken töreler ve geleneklere aykırı anlamını taşıdığını anlamamız gerekir.

Etik ile ahlakı birbirinden ayıran diğer bir yönde ahlakın kurallar sistemi olmasıdır. Pek çok alanda yer alan ve hemen herkesi kapsayan kurallar bütünüdür. Bu bütün içerisinde yer alacak olan değerler içerisinde çok sayıda değer bulunur.  Çünkü ahlak sadece insanı şekillendirmez aynı zamanda insanlar arasındaki ilişkileri de şekillendirir. İnsan sosyal bir varlık olduğundan sürekli olarak başkaları ile ilişki halindedir. Bu ilişkilerin yönetilmesi ve yönlendirilmesi ahlak ile sağlanır. Etik ise ahlaki uygulamaların sadece bir kısmını oluşturur. Ahlak çok eskilere dayana bir sistemler bütünüdür. Eğer herhangi bir yerde toplum var ise orada mutlaka kendilerine göre uyarlanmış ve yıllar içinde olgunlaşmış bir ahlaki sistem vardır. Ahlak kurallarının olmadığı bir toplumdan söz etmek mümkün değildir. Toplum ne kadar yabani ya da ne kadar ilkel olursa olsun mutlaka kendine özgü ahlaki değerleri vardır. Ancak farklı şekillerde ve belki ihtiyaçlar veya yaşanılan koşullardan kaynaklanan bazı dönüşümler olmaktadır. Bu dönüşümlerden dolayı temel kavramlar dışında bazı farklılıklar görülebilmektedir.

Ahlak kelimesinin kaynağına bakıldığında iki farklı kaynağın olduğu görülür. Bunlardan birincisi ve en belirleyici olanı din ve bu dinin gösterdiği değerler bütünüdür. Diğeri ise toplum içinde zamanla oluşan ve kabullenilen toplumsal anlaşmadır. En belirleyici olanı ise dini değerler ve kurallardır. Cennet ve cehennem kavramları ve ölümden sonraki hayat inancı oldukça belirleyici olmaktadır. Çünkü insan bunları yapmadığında ve belirtilen kurallara uymadığında karşılığında ceza alacağına inanır. Bu inanç belirleyici olmaya başlar. Elbette bu belirleyicilik inançlı olduğu sürece vardır. İnancını kaybetmeye başladığında ise bu belirleyicilik yerini önce toplumsal anlaşmalara, daha sonra yorum ve değerlendirmeler bırakır. Son olarak ta bu değerlerden zaman içinde tamamen vazgeçilir. İşte bu noktadan itibaren etik devreye girer ve kişileri zorlamaya başlar. Ahlakın zorlayıcılığının bittiği noktada etik değerlerin zorlayıcılığı başlar.

Ahlakın dışında ikinci önemli faktör olan toplumsal uzlaşma toplumun  birbirleriyle barış ve huzur içinde yaşamaları için gerekli olan kuralların oluşturulduğu bir sözleşmedir. Ahlaki kurallara uymamak zaman içinde değişen ve bozulan toplum yapısı içinde kabul görebilir Ancak toplumsal uzlaşma metinlerine uymamak daha ağır sonuçlar doğurabilmektedir.  Bu nedenle toplumsal uzlaşı metinlerine uyulması en az ahlaki değerlere uymak kadar önemlidir. Hani toplum içinde kabul edilmiş bir deyiş vardır “insan insanın kurdudur” diye. İşte bu deyişin toplum nazarında göz önünden kaldırılması için toplum sözleşmesinin de uyulması gereken kurallardan olduğunu bilmemiz gerekecektir. Aslına bakılırsa toplumsal uzlaşılar uzun yıllar içinde karara varılan uygulamaların sonuçlarıdır.

Etik konusuna geldiğimizde ise etiği şu şekilde açıklayabiliriz; her insanın kendisine göre düşünceleri ve inançları vardır. Buna göre şekillenirler ve çevrelerini şekillendirmeye çalışırlar. Her insanın kendine göre gidilecek bir yolu ve varılacak bir hedefi mutlaka vardır. Kişi bunu belli eder ya da etmez ama mutlaka vardır. Hedefe ulaşabilmek içinde çok farklı yollar ve işler bulunur. Etik değer işte tam burada devreye girer ve kişilerin hedeflerine ulaşırken yapmaları gereken kuralları ortaya koyar. Çünkü kişiler hedeflerine ulaşabilmek için farkında olmadan farklı bir ahlak anlayışını ortaya koyabilmektedirler. Etik değerler bunu disiplinize ederek biraz daha evrensel bir hale sokar. Ahlaki değerler her yerde aynı olmayabilir ancak etik değerler her yerde aynıdır. Asla değişmez. Eğer bir şekilde değişiyor ise o zaman ona etik denemez.

Etik değeler ahlaki değerlerden beslenerek insanların yapmış oldukları davranışları belli bir seviyeye taşıyarak onların sorgulanmasına yardımcı olur. Sorgulanma olunca karşılığında bazı olumsuzlukların olacağını düşünenler tarafından psikolojik olarak uyulması gerekeceği düşünülür. Bunun içinde insanlar manevi özelliklerden ziyade daha somut olan etik sorgulamalara önem vermektedir. Bunun doğruluğunu ya da yanlışlığını burada tartışmayacağım. Çünkü nereden bakılırsa oradan görüleceği için doğal olarak farklı sonuçlara varılabilecektir.  Etik bunları yaparken insanların seviyelerini evrensel düzeye çıkarmaya da yardımcı olur. Ahlaki temelde varlığını koruyan ve etik değerlere de sahip olan birisi hem ahlaklı hem de etik değerlere sahip birisi olarak kendini istediği yerde konumlandırabilir. Çünkü böyle birisi başarılı da olsa başarısız da olsa erdemini hiç kaybetmeyeceği için hayatına kaldığı yerden devam eder.

Eğitim sisteminde etik kavramı ile birlikte ahlaki değerler gereken şekilde öğretilebilirse gelecek açısından daha sağlıklı ve ne yapacağını bilen nesiller yetiştirilebilir. Çocuklarımıza bazı konuları anlatırken aslında gerekli şekilde anlatmadığımızı zamanla anlayabiliyoruz. Aslında o an için gerekli olmayan çok sayıda bilgi yüklenerek aslında öncelikli olarak bilmeleri gereken şeyleri anlatmıyoruz. Ya da önemsizleştiriyoruz. Belli bir süre bu şekilde gelişen çocuk zihni zamanla öğrendiklerinin yeterli olmadığını anlamakta ve kendisini olgunlaştıracak kaynaklar aramaya başlamaktadır. İşte bu noktadan itibaren ahlak ve etik değerlerinin eğitiminde yapılan hatalar gündeme gelmektedir. Yarım yamalak olarak alınan eğitimin sonucunda kendine göre doğru kabul ettiği değerlere sarılan gençlerimizin büyük çoğunluğu asıl değerlerinden kopmakta ve zaman içerisinde değer taşımayan bir hale evrilmektedir. Bundan sonra yapılacak olan gerek ahlaki ve gerekse etik değerler eğitiminin bir faydasının olmayacağı açıktır.

Yaptığımız işlerde genel olarak farklı görüş ve düşüncelerin etkisi altında kaldığımızda sürekli olarak yanılıyoruz. İnsan olma ve Türk olma düşüncesi yerine farklı dini veya kültürel akımların etkisi ile farklı şekillere sokulmak isteniyoruz. Bunun sonucunda ülke içinde düşünce ve inanç kaosu yaşanmaya başlıyor. Her cemaat ya da her tarikat kendisine göre bir inanç sitemi ile çocuklarımızı eğitmeye çalışıyor. Ancak ne gerekli ahlaki değerler ne de gerekli etik değerler verilmiyor. Bunun sonucunda da düşünmeyen ve üretmeyen bireyler yetişmeye başlıyor. Ancak şu kesinlikle bilinmelidir ki, düşünme ve sorgulama yapabilenler ancak düşünebilen insanlardır. Bunları yapamayanlar ise kendi beyinlerini kullanamayıp düşünme ve karar verme yeteneklerini kaybedenlerdir.

Ahlakın genel olarak yerel ve uygulamaya dönük olduğunu belirtmiştik. Ancak etik değerler ve kurallar ise sadece uygulamaya yönelik olarak karşımız çıkar. Teorik yanı da vardır ama asıl ortaya çıkış noktası uygulamadır. Kişilerin yada kurumların bir etik kültürüne sahip olması ancak onu uygulamaya başladıklarında ortaya çıkabilir. Sadece etik kültürüne sahibiz demekle bu özelliğe sahip olunmayacağı açıktır. Bunların ne ölçüde uygulamaya geçtiği ve bunun sürdürülebilirliğinin izlenmesi gerekir. Ancak bu şekilde etik kültürünün geliştiğini ve yerleştiğini söyleyebiliriz.

Ahlak kavramı çocuğun doğumundan itibaren aile ve sosyal çevresinden edindikleri ile kendiliğinden başlar. Kişi çevreden almış olduğu öğretileri ve ahlak kurallarının farkına bile varmadan alacaklarını alır. Ahlaki kavramlar aynı zamanda ve çoğu zaman gelenek ve töreler ile de iç içe geçtiği için ayırt edilmesi oldukça zordur.  Ancak etik değerler bu şekilde değildir. İnsanlar arasındaki ilişkileri irdelemek, davranışları belirlemek ve doğru şeyleri doğru zamanda yapabilme yeteneğini kazandırmak etiğin konusudur. Çünkü etik kavramlar ve değerler toplumun gerekirse yeniden yapılandırılması süreçlerini de kapsamaktadır. Ancak şuna dikkat edilmelidir ki, her etik kural aynı zamanda toplumun değerleri ile çelişmemelidir. Bu sağlanmaz ise etik kuralların zaman içerisinde toplumun sahip olmuş olduğu gelenekler tarafından zaman içersinde eritilebileceği göz ardı edilmemelidir. Etik değerler aynı zamanda tutarlılığında göstergesi olmak zorundadırlar. Temel insani değerler haricinde topluma göre değişebilecek olan ahlaki normlara karşın etik değerlerin her toplumun ve her insanın kabul edebileceği, uygulayabileceği şekilde olmalıdır.

Etik kavramların tam olarak anlaşılmasının sağlanması ve bunun benimsenmesi ile başarılı çalışmalar yapılabilmektedir. Konu ile ilgili olarak çok sayıda eğitim verilmektedir. Önümüzdeki dönemlerde de verileceği görülüyor. Ancak bunun başarılı olması için gerekli alt yapının da hazırlanması gerekir. Toplum yapısı olarak genelde kapalılık özelliğine sahibiz. Yani yapılan bir hatanın dışarıya mümkün olduğunda yansımaması ve içerimizde kalmasını isteriz. Güzel bir sözümüz vardır “kol kırılır yen içinde kalır” diye. Bizlerde bu şekilde davranmaya devam ediyoruz. Etik ile ilgili sorunları çözmek için yardım almayı dahi pek düşünmüyoruz.  Böyle olunca de “şeffaflık” olarak ifade edilen ve yaşanılan sorunların açık bir şekilde tartışıldığı ortamlardan uzak durmaya çalışıyoruz. Gerçi buna tam olarak haksız olduğumuz söylenemez. Çünkü çevre bizleri bu konularda psikolojik olarak baskı altına almakta ve yapılan hataları bizlere yükleyerek farklı algıların oluşmasına neden olmaktadır.  

Kişiler kurumsal olarak var olan kurumsal etik kültürünü yaşatma konusunda istenilen seviyede bir kültüre ve bilgi birikimine sahip değillerdir. Hatta böylesine bir kültürün gerekliğine dahi tam olarak inandıklarını söylemek doğru değildir. Toplumsal yozlaşma almış balını gitmiştir. Yozlaşma ile birlikte giden sadece etik değerler değil hayatın her alanındaki bozulmadır. En basiti ile kısaca hediye kültürü ülkemizde çok yaygındır. Hediyenin içeriği önemlidir. Yani sadece hediye vermeniz yeterli değildir. Hediye paketinin içindeki de önemlidir. İdareciler bunu istemeseler dahi vatandaşlar bu şekilde eğitildikleri için hediye beklenildiğine inanmaktadırlar. Ya da hediye ile karşıdakini etkileyerek isteklerinin daha rahat ve sorunsuz bir şekilde yapılabileceğine inanmaktadırlar.

Elbette uzun yıllardan beridir modernleşme sancıları çeken ve bir türlü modernleşemeyen toplumsal yapımız bu tür yozlaşama işlerini uygulamıştır. Hediyenin miktarı ve maddi değeri arttıkça işlerinin daha hızlı bir şekilde yapıldığını gördüğü için etik değer kavramını görmezden gelmektedir. Ayrıca etik değer kavramının gerekliğine inanmamaktadır. Çünkü hediye kültürü engellenmez bir hale gelmiştir. Bu yapı en alttaki memurdan en üstteki bürokrata kadar kemikleşmiştir. Belli kademedekiler hediyeye öylesine alışmışlar ve alıştırılmışlardır ki, beklenir olmuştur. Hatta hediye getirmeyen kişiye hoş gözle bakılmaz olmuştur. Bu özellik başlı başlına toplumsal yozlaşma ve bozulmanın en güzel örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Hemen her yaşta ve her zaman görülen bu tür uygulamalar insanların beyinlerine yerleştiğinden hediye almanın normal bir davranışmışçasına bir algı oluşmakta ve çocuklarda büyüdüklerinde hediye bekler hale gelmektedirler.

Bunların aşılabilmesi için sadece ahlaki yetkinliğin yeterli olmayacağı aynı zamanda etik değerlerinde ön plana çıkarılması gerekmektedir. Kamu ve özel sektörün belli yerlere etik kurallar uyguladıklarına dair yazılar asmaları ya da internet sitelerinde etik kurallar koymaları da aslında yeterli değildir. Önemli olan bunarın uygulamaya geçirilmesidir. Özel sektör için bir şey diyecek durumda değilim anacak kamu için mutlaka uygulanması gerekir Bu aynı zamanda vatandaşın devlete olan güven seviyesinin artması içinde gereklidir.  Çünkü hediye kültürü eğer kontrol edilemez ise -ki ülkemizde kontrolden çıkmış durumdadır- belli bir süre sonra rüşvet kültürünün gelişmesine öncülük edecektir. Rüşvet kültürünün gelişmesi ise toplumu yozlaşmanın ötesine taşıyacak önemli bir özellik olarak değerlendirilmektedir.

Rüşvet sorunu bir sorun olarak görülmemeye başlar. Toplumun her kademesinde verilmesi ve alınması gereken bir meta olarak kabul edildiğinde hemen her kez bunu uygulamaya başlar. Vicdan azabı çekmeden ve daha ötesi gönül rahatlığı ile bunu yapabilir. Siz böylesine yozlaşmış kişilere ne kadar etik değerleri anlatırsanız anlatın çok bir anlamı olmayacaktır. Zamanı geldiğinde kullanılabilecek olan bir araç olarak yedekte tutmaya başlamışlardır. Etik değerlerin gerek kamuda ve gerekse özelde hemen herkesin içselleştirmesi toplumsal gelişme ve modernleşme açısından bir gerekliliktir.

Toplumun bütün katmanlarında etik kültürün ve etik duyarlığın artırılması gerekmektedir. Bu aynı zamanda etik kültürün gelişmesi açısından da oldukça önemlidir. Etik sadece bir kesimin sorunu olmamalıdır. Her kesimin bunu kabullenmesi gerekir. Sadece devlet kademelerinde çalışanlar değil aynı zamanda özel sektörde çalışanlarında kabullenmelidir. Kamuda çalışanlar devletin büyüklüğünü rencide etmekten kaçınarak etik değerlere sahip olmaya çalışmaları gerekirken, aynı zamanda fırıncı etmek üretirken, araba kullananlar arana sürerken, yüklenici (müteahhit) inşaat yaparken, üretici üretim yaparken, tüketici de tüketim yaparken etik değerlere sahip olursa toplumsal yapı daha modern ve daha yaşanılabilir olacaktır.  



1511 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı - 26/12/2022
Virüs fırtınasından sonra Enfeksiyon saldırısı
Sıfır Emisyon Mümkün mü? - 14/12/2021
Sıfır Emisyon Mümkün mü?
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi - 01/07/2021
Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi - 15/06/2021
Salgın Hastalıkların Kısa Tarihi
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine - 02/06/2020
Kitlesel Yokoluşlar Üzerine
Yoksulluk Algısı Araştırması-3 - 09/01/2020
Yoksulluk Algısı Araştırması-3
Tarım Kredi Raporu - 16/12/2019
Tarım Kredi Raporu
Tarımsal Alandaki İddialara Dair... - 26/11/2019
Tarımsal Alandaki İddialara Dair...
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı - 26/11/2019
Kaçak Zeytinyağı Yerli Zeytinyağı Savaşı
 Devamı
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.486832.6170
Euro34.601234.7398
Hava Durumu
Saat