* Ahlaklı olmak insana neler kazandırır?
* Cemil Meriç kimdir?
* Okulda bir sunum hazırlasan, Mehmet Akif Ersoy hakkında neler anlatırsın?
* G20 zirvesi nerede toplandı?
* Cumhurbaşkanımız konuşmasında nelere değindi?
* Hangi gazete ve köşe yazarlarını takip ediyorsun?
* Reis denilince aklına kim geliyor?
* Ömer Halisdemir kimdir?
* 15 Temmuz sürecini değerlendirin?
* Hangi dershaneye gittin?

*Hangi mezheptensin?

Bunlar ne böyle diyebilirsiniz. Aslında duyunca biz de şaşırdık. Bu sorular Milli Eğitim Bakanlığının sözleşmeli öğretmen adayları için sorduğu sorular olduğu belirtiliyor. Bakanlık bunları yalanlıyor ve bazı yerlerde sorulan soruları yayınlıyor. Ancak sınava giren adaylar soru için iki adet soru zarfı seçtirildiği ve bunlardaki soruların sorulduğu doğrudur. Ancak bunların dışında da adaylara başka soruların sorulduğu adaylar tarafından açık ve net bir şekilde ifade ediliyor.  

Daha vahimi ise özellikle Ankara’da yapılan sınavlarda öğretmen adaylarına soru bile sorulmadığı belirtiliyor. Öğretmen adaylarına soru zarflarının çektirilmediği, ad-soyad, nereden mezun olduğu, nereli olduğu soruları sorularak sınavın sonlandırıldığı ifadeleri var. Mülakata giren öğretmen adayları sınavı kazanacakların listesinin zaten hazır olduğunu konusunda bildirimleri var. Konu ile ilgili olarak Cumhuriyet gazetesinden Sinan Tartanoğlu’nun araştırması ilginç. İncelenmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Nerelerden nerelere geldiğimizi ve nerelere doğru gittiğimiz anlamak açısında bu sınavlar önemlidir.

            Öğretmen olmanın önemini burada anlatacak değilim. Herkesin bildiği bir şeydir. Geleceğimiz olan çocuklarımızın yetiştirileceği yerlerde görev alacakların kendini yetiştirmiş, özgür düşünebilen, kimseden emir almayan ve tarafsız düşünebilen birilerinin olması gerekir. Akıllarını kimseye ye da guruba kiraya verememeleri gerekir. Ancak uygulamada bunun pete mümkün olduğu görülmektedir. Liyakatsizliği bu derecelere getirmek, yandaşlıkta sınır tanımamak ülke için yapılan büyük bir kötülüktü. Eğer eleştirdiklerimiz gibi yapacaksak birlerini neden eletiyoruz. Eleştirmeye hakkımızın olabilmesi için sınırları çizmeli ve bu sınırlardan taviz vermemiz gerekir. Aksi halde ne yaptıklarımız ve ne de söylediklerimizin bir anlamı olmaz. İnandırıcılık ise hiç kalmaz. İnandırıcılığı olmayan insanların ortalıkta gezip dolaşmaları da doğru değildir. Ama biri çıkıp “neremiz doğru ki kardeşim” derse ona da verilecek cevabımız olmayacaktır.